7 Ağu 2009
İğrenç bir gün
İş hayatının zorluklarını yavaş yavaş öğrenmeye başlıyorum hatta öğrendim diyebilirim ilk öğrendiğim şey öğrencilik hayatının iş hayatının yerini tutamaması. Şimdiden bunu düşünüyorsam çaylakken çalışınca, tamamen düşünmek bile istemiyorum. Bunu hayatım boyunca sölemek istemezdim ama öğrencilik gibiside yokmuş be abi nediyim ki ben artık gerçek bu'dur diyorum sadece..
Bugün çok zor bi dönemin evresinden geçtim diyebilirim eve geldiğimde iş çıkışı kapının kilidinin yerinde olmadığını gördüm ve şaşırdım şoke oldum komşuya haber verdim hırsız mı girdi falan gibisinden diye ama inanmakta zorluk çekiyoruz doğup büyüdüğüm yer 20 yıl oldu ve ilk kez böyle birşeyle karşılaşıyorum garipsedim. Neyse çilingir çağırdıkta bi baktım evde iki plazma tv, bir camera, bir jimnastik aleti ve bir nargile yok olmuş. Hırsızlar heryeri dağıtmışlar ailemin evlilik cüzdanından tut dikiş kutusuna kadar. Fakat baza altında bulunan altınlara ve babamın silahına dokunmamışlar hatta bazayı hiç kaldırmamışlar, bir tek bazayı nedeni anlayamadım hala. Garip bi durum ama o kadar çok beddua ettim ki iki yakaları bir araya gelmez inşallah kefenleri çıkar bu kadar diyorum Allahlarından bulsunlar nediym ki.. Olay yerine kısa zamanda olay inceleme ekibi geldi parmak izleri falan filan alındıktan sonra bakalım Allah kerim diyelim bekliyoruz. ( çok beklemeyelim de)
Ama çok sinirli ve üzgünüm çünkü geldiğimde gördüğümde evi ufak bi şoka girdim hüngür hüngür ağladım ve yalnızım ailem yazlıkta olduğundan.
Şimdi haftasonu için ailemin yanına gitcem kafamı dinlicem onlarda korktular çünkü.
Yalnız şuanda yine evde yalnızım ve korkmuyorum kendimi bu cesaretimden dolayı tebrik ederim diyerek yazımın sonuna noktayı yapıştırıyorum..
4 Ağu 2009
İlk İş Günüm
İlk günden geç kaldım 10 dk falan napiyim trafik malum. Söledim operasyon sorumlusuna ama demeye kalmadan amaaan boşver herkes geç geliyor salla tarzında bişi söyledi ki.. hiç beklemiyordum şaşırdım. Ama çok rahattım kasılcak bir ortam yoktu. Zaten ilk öğrendiğim şey çok iyi kıvırabilmen profesyonel yalancı olcaksın dediler bende tamam uyarım dedim kıvırmakta üstüme yoktur.. şaka şaka gerektiğinde kıvırırım ben aslında.
Bayanlara gelicek olursak sigara içme odasında nedense yaşlarının kaç gösterdiğini soranlar oldu benim verdiğim cvp yaşlarından büyük çıkınca bi kaç kişi komplexe girmiş içerde söylenmeye başlamış iyi mi kötü bilemem de benim operasyondan sorumlu hemen uyardı burda gerektiği kadar yaşları küçült diye.. 40 yaşlarına yaklaşmışlar ama hala bekarlar.. Benim yaşımı öğrenince hepsi ayrı bi şok oldular herzaman her ortamda olduğu gibi hiç şaşırmadım ztn..
Bu arada beni çalıştıran operasyon sorumlusu benim bi arkadaşımın sınıf arkadaşı çıkınca üniversiteden malumm gerisi geyikk.. Burda bile tanıdığım çıktı yaa arkadaşlarıma bazen katılıyorum benim hakkındaki tuhaff düşüncelerine..
Gerçekten garip biri miyim yoksa öle mi anlaşılıyorum bilemiyorum..
He bu arada ufak bi yol sorunum oldu hala nasıl gidilceğini bilmiyorum aynı yakadayız işyerimle fakat yollar ters olduğundan sorun çekiyorum ona da en kısa zaamanda bi çözüm bulmak istiyorum inşallah da bulurum..
Yarın napcaz bakalım kolay gelsin bana şimdiden!!
3 Ağu 2009
Buruk Bir Yaz Sonu
Yarın iş günüm olcak ilk hani daha önceden de bahsedip bir türlü başlayamadığım staj olayım nasıl olcak bilemiyorum ama umarım ortam iyidir gerilmem zaten çok sıcak ve sıkıcı bir hava var dışarı kaççak yer arıyorum.
İnternetten uzak bir ortam gayet iyi geliyordu bana.. İstanbuldayken psikolojim bozuluyor.. şimdi bekle bakalım cumayı.. off offf çok sıkıcı bi durum :((
26 Haz 2009
Cinsellik ve Toplum
Sevişme sahnesini izlemek uygun mu?
Cinsellik sadece seks demek değildir
21. yüzyılı yaşamamıza rağmen cinselliğin toplumumuzda hala az konuşulan ama çok merak edilen ve gizli saklı öğrenilmeye çalışılan bir konu olduğunu ifade eden CİSED Genel Başkanı Dr. Cem Keçe; “Toplumumuzda cinsellik üstü kapalı geçilen, şakalarla ve esprilerle dışa vurulan bir konu olmasına rağmen televizyonda ve basında cinsellik ve çıplaklık daha fazla ilgi çekmek ve daha fazla reyting almak için sıkça kullanılmaktadır. Toplumuzda cinsellik kelimesi seksle eş anlamlı olarak algılanmaktadır ve bu yanlıştır. Cinsellik sadece seks demek değildir, cinsellik sevginin paylaşılmasıdır, kişinin doğuştan getirdiği cinsiyetine ait bütün özellikleridir ve insanın doğal bir parçasıdır.’’ dedi.
Cinselliğin sevgi dolu yönünün yansıtılması toplumun ruh sağlığını olumlu etkiler
Son dönemde magazin programları ve dizilerde cinselliğin ve çıplaklığın fazlaca kullanıldığını belirten CİSED Genel Sekreteri Psk. Gülüm Bacanak; “Toplumumuzca cinselliğin normal ve doğal olarak görülmesi ve çocukların da cinselliği normal bir olgu olarak algılayarak büyütülmesi için cinselliğin TV programlarında ve dizilerde yer alması mutlaka gereklidir. Ancak bunun dozu çok önemlidir. Cinselliğin sevgi dolu yönünün yansıtılması toplumun ruh sağlığını olumlu etkiler. Ancak pornografi ve cinselliğin içerisinde şiddet öğelerinin kullanılması kesinlikle karşı olduğumuz bir durumdur.’’ diye ekledi.
Cinsellik hayatın ve evliliğin doğal bir parçasıdır
Cinsel içerikli görüntülerin 7 yaş ve üstü aile bireylerinin birlikte oturup
televizyon izlediği saatlerde yayınlanmasının bir sakıncası olmadığını ifade eden CİSED Genel Başkanı Dr. Cem Keçe; “Cinsellik hayatın ve evliliğin doğal bir parçasıdır. Bir çocuk kadın ve erkeğin ya da karı-kocanın yatak odasında ne
yaptığını az çok tahmin eder, ancak bizim üzerinde durduğumuz cinselliğin sevgi dolu yönünün vurgulanmasıdır; dokunma, sarılma, öpüşme ve sevişmenin normal bir durum olduğunun yansıtılmasıdır.” dedi.
Aşk-ı Memnu’daki sahneler ailece izlemek için uygun mudur?
Aşk-ı Memnu’daki sevişme sahnelerinin çok dikkat çekmesinin de aslında cinsellik konusunda birçok duyguyu bastıran bir toplum olduğumuzu kanıtladığını da söyleyen CİSED Genel Sekreteri Psk. Gülüm Bacanak; “Sevişme sahneleri o dizideki iki karakter arasındaki tutku ve arzuyu yansıtmak için gerekliydi, kaldı ki pornografik olmadığı ve şiddet içermediği sürece 7 yaş üstü çocukların ve ergenlerin kadın ve erkek arasında yaşanan sevgi dolu bir sevişmeyi izlemelerinin bir zararı yoktur. Ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta aslında yasak bir aşkın toplumu neden bu kadar cezp ettiğidir. Bu da toplumca birçok duygumuzu bastırdığımızın ya da yeterince ifade edemediğimizin göstergesidir. Bu konu ruh sağlığı uzmanlarınca ele alınıp
tartışılmalıdır.’’ dedi.
Dinler Yarışıyor
Yarışmanın 'fikir annesi' 'Sisi' lakaplı Seyhan Soylu, yarışmada yer alacak din adamlarını aramaya başladı.
25 Haz 2009
Seviyorum Seni
ekmeği tuza banıp yer gibi
Geceleyin ateşler içinde uyanarak
ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi
Ağır posta paketini
neyin nesi belirsiz
telaşlı, sevinçli, kuşkulu açar gibi
Seviyorum seni
denizi ilk defa uçakla geçer gibi
İstanbul'da yumuşacık kararırken ortalık
içimde kımıldayan birşeyler gibi
Seviyorum seni
Yaşıyoruz çok şükür der gibi.
Nazım Hikmet
Miniopterus Aelleni

Yeni bir yarasa türü keşfedildi..
Cenevre Doğa Tarihi Müzesi'nden yapılan açıklamada, Cenevreli bilim insanlarına göre, bu yeni türün Madagaskar kökenli ve yalnızca 5 gram ağırlığında olduğu belirtildi.
Amerikan, Avustralyalı ve Madagaskarlı araştırmacılarla ortak çalışan İsviçreli bilim insanlarının, Komor Adaları'ndaki yarasaların envanterini çıkarırlarken, dünyada bilinen türlerin hiçbiriyle bağlantısı olmayan bu yarasa türünü keşfettikleri kaydedildi. Bilim insanları, genetik ve morfolojik teknikleri kullanarak bu yarasının tarihini ve güzergahını belirlediler.
Bu yarasa türününe, müzenin eski müdürü ve yarasa uzmanı olan ve şu anda hayatta olmayan Prof. Villy Aellen'in anısına saygı olarak ''Miniopterus Aelleni'' adının verildiği kaydedildi.
Müze, dünyada 2000 yılından beri yılda ortalama 10 memeli türünün keşfedildiğini açıkladı.
YAĞ DÜŞMANI BESİNLER
Kırmızı biber: İçindeki acı madde “capcaicin”, vücudun kan dolaşımını hızlandırarak ısısını artırmasına neden oluyor. Vücudun forma girmesine yardımcı olan bu etkiye de “termojenes” adı veriliyor. Vücut ısısı ne kadar artarsa yağ yakımı da o derece hızlanıyor.
Hindiba: Hafif sarımsı bu sebze içinde kan damarlarına pozitif etkisi bulunan ve hazmı kolaylaştıran ‘intybin’ ya da ‘taraxin’ gibi çok özel keskin maddeler barındırıyor. Bu iki madde, vücuttaki asitlerin atılımında ve metabolizmanın düzenli çalışmasında önemli bir görev üstleniyor. Bu sayede tatlıya olan iştah azalıyor.
Greyfurt: Bu meyve içeriğindeki ikincil bitkisel maddeler ve C vitaminiyle gerçek bir form dostu olduğunu kanıtlıyor. Vücudun enerjisini artırırken açlık krizlerini önleyici etkisi bulunuyor.
Yoğurt: Kalsiyum olmadan metabolizmamız sadece sınırlı bir şekilde çalışmasını sürdürüyor. Bu yüzden iyi bir beslenme düzenine dikkat etmek sağlıklı ve kusursuz bir vücuda sahip olmakla aynı anlama geliyor. Az yağlı yoğurt içerdiği yoğun mineraller sayesinde vücudun yağ yakımını da belirli bir oranda yükseltiyor.
Gelecek için etkili

Sağ beyninizi mi yoksa sol beyninizi mi kullanıyorsunuz?
ESTETİK ZEKA İÇİN SAĞ BEYİNE İHTİYAÇ VAR
Beynin genel olarak bir bütün olsa da sağ ve sol hemislerin farklı farklı üstlendikleri misyonlar olduğunu anlatan Dr. Mehmet Yavuz, "Sol beyinin, sağ beyinden daha önemli görevler üstlendiğini söyleyebiliriz. Sol beyin daha baskındır. Konuşma merkezi ve duygu durum merkezi soldadır. Ancak sağ beyin de mühendislik yeteneklerini ön plana çıkarır. Sağ beyin özellikle boyut ve hacim değerlendirmelerinde ön plana çıkar, bilgiyi şekil ve hayal gücü ile işlemede sağ beyin önemli görev üstlenir. Yani estetik
zeka için sağ beyine ihtiyaç vardır. Mimar ve mühendislik işleri için sağ beyine çok ihtiyaç vardır. Buna karşılık matematik işlemleri için de sol beyine ihtiyaç duyulur. Ünlü mimar ve mühendislerin sağ beyinlerinin çok gelişmiş olduklarını söyleyebiliriz. Aynı şekilde müzikle uğraşan, müzik icra eden ya da enstrüman çalan müzisyenlerde de sağ beyin daha iyi gelişmiştir. Aynı şekilde şairler de ve ressamlarda da sağ beyin özellikleri baskın durumdadır" dedi.
LİDER KİŞİLER BEYNİNİ GLOBAL OLARAK KULLANIYOR
Beynin her iki yarım küresini birbirine bağlayan 'Korpus kallosum' denen ve sinir liflerinin yaptığı köprüsel bir yapı olduğunu dile getiren Dr. Yavuz, "Bu sinir ağları vasıtasıyla her iki yarım küre birbiri ile bağlantı içindedir ve sürekli bilgi alışverişi olur. Korpus kallosum ne kadar iyi gelişmiş ise insanın bir bütün olarak beyinsel yeteneklerini sergilemesi ve beynini bir bütün olarak global maksimum kullanması o kadar artar ve üst düzeye çıkar. Eğer korpus kallosum iyi gelişmemişse o zaman sağ
ve sol beyinden hangisi baskın ise kişi o özellikleri ön plana çıkararak hayatını sürdürür. Toplumda lider kişilerin, beynini global olarak iyi kullanmayı beceren kişiler olduğunu söyleyebiliriz. Bunlarda korpus kallosum iyi gelişmiştir. Bu kişilerin hangi ellerini iyi kullanıyor olması çok da önemli değildir. Çünkü bunlar her iki hemisferlerini, her durumda çok iyi kullanabilirler" şeklinde konuştu.
SAĞ VE SOL EL KULLANIMI MESLEK SEÇİMİNDE ETKİLİ
"Beyin ve vücut ilişkileri çapraz yürür" diyen Dr. Yavuz daha sonra şunları söyledi:
"Beyin korteksinden hareketlerimizle alakalı motor lifler üst boyun bölgesinde çapraz yaptığı için, sağ beyin vücudun sol tarafını, sol beyin ise vücudun sağ tarafını idare eder. Bu nedenle beyninin sağ tarafındaki damarları tıkananların sol taraflarında felç olur ya da tersi olur. İşte bu nedenden dolayı günlük hayatında sol elini kullanan ve solak olanların sağ beyinleri baskın durumdadır. Eğer kişi sağ elini kullanıyorsa o zaman da sol hemisfer baskındır. Bu nedenle şunu diyebiliriz ki; solak
olanlarda sağ hemisfer baskın durumda olacağı için, bunlarda mimarlık yeteneği ve müzisyenlik kabiliyetleri iyi gelişmiştir. Bizim kanaatimize göre hem sağ hemisfer hem de sol hemisfer matematikle ilgilenir. Ancak sağ hemisfer daha çok matematiğin geometri, sol hemisfer ise cebirsel bölümü ile ilgilenir. Buradan şu netice çıkıyor ki, solak olan bir çocuğun, mimarlığa ya da güzel sanatlara yönlendirilmesi gerekir. Bu çocuğun fen ya da konuşma becerisi gerektiren avukatlık veya pazarlama gibi bir meslekle
uğraşması hata olabilir. Çünkü sol hemisfer konuşma becerilerinde rol oynar. Dolayısıyla solak olanlardan iyi avukat ya da pazarlamacı çıkmayabilir. Eğer solak bir kişi hukuk mesleğini seçmişse bu kişi avukatlığı değil estetik muhakeme yeteneğini yönelten sağ hemisferden dolayı hakimliği tercih etmelidir. Bu noktada sağ elini kullananların avukatlığı, sol elini kullananların ise hakimliği seçmeleri gerektiğini söyleyebiliriz."
HANGİ BEYNİNİZ DAHA BASKIN; TEST EDİN
Sağ elini kullanan kişilerde sol beyin özelliklerinin, sol elini kullananlarda ise sağ beyin özelliklerinin baskın olduğunun altını çizen Yavuz, kişilerde hangi beynin daha belirleyici olduğunu gösteren testler bulunduğunu belirtiyor ve herkesin yapabileceği, basit bir test örneği veriyor:
1- Okuldayken hangi dersleri daha çok severdiniz?
a) Türkçe, resim, sosyal vb.
b) Fenle ilgili olanları.
2- Hangi tip sporları yapmaktan hoşlanırsınız?
a) Tek başına yapılan sporları.
b) Takım sporlarını.
3- Gördüğünüz rüyaları hangi sıklıkta hatırlarsınız?
a) Çoğunlukla hatırlarım.
b) Ender olarak hatırlarım.
4- Ellerinizi ve mimiklerinizi konuşurken ne sıklıkta kullanırsınız?
a) Çok kullanırım.
b) Çok az kullanırım.
5- İki elinizin parmaklarını birbirine geçirerek kapatın. Hangi elinizin baş parmağı üstte kalıyor?
a) Sağ.
b) Sol.
6- Şu an saatin kaç olduğunu tahmin edin, şimdi saate bakın, yanılma payınız ne kadar?
a) On dakikadan fazla.
b) On dakikadan az.
7- Aşağıdakilerden hangisini daha kolay hatırlarsınız?
a) İnsanların yüzlerini.
b) İnsanların isimlerini.
8- İki gözünü açık tutarak elinizdeki kalemi, bir cam kenarı veya kapı kenarı ile hizalayın. Önce sol gözünüzü, sonra sağ gözünüzü kapatın. Hangi gözünüzü kapatınca kalem daha az oynuyor?
a) Sağ gözümü kapatınca.
b) Sol gözümü kapatınca.''
DEĞERLENDİRME
"A" ların sayısı fazla ise, SAĞ beyniniz daha gelişmiştir.
Ben SAĞ beyinli biriyim, çünkü;
Hayal ederim, sanatı severim, sanatsal becerilerimle şaşırtırım
Hissederim, iyi şiir ve roman yazabilirim
Koku ve tat gibi duyularım gelişmiştir.
Sezgilerimi kullanırım ve içgüdülerim kuvvetlidir
Yeni şeyler üretirim
Subjektifim
Boyutları iyi algılarım
Bir bütün olarak görürüm
Duygularımla hareket ederim.''
"B" lerin sayısı fazla ise, SOL beyniniz daha gelişmiştir.
Ben SOL beyinli biriyim, çünkü;
Mantık yürütürüm
Sınıflandırma ve tasnife önem veririm
Analitik düşünmeye çalışırım
Matematiksel işlemlerden sıkılmam
Dili iyi kullanırım ve ikna kabiliyetim iyidir
Bütünü değil parçayı görürüm
Sistemli ve disiplinli çalışırım
Objektif davranırım.''
Rus istihbaratından dünyayı ürküten uyarı
Bortnikov, "Kendi cinayet hedeflerine ulaşmak için teröristler daha fazla meydan okumaya başladı. Teröristler kendi cephanelik yöntem faaliyetlerine enformasyon teknolojilerin kullanılmasını da dahil ediyor. Kitle imha silahlarına ulaşmanın yollarını arıyorlar." dedi.
Rusya her yıl ülkenin değişik kentlerinde yabancı ülke istihbarat liderlerini ağırlıyor. Bu yıl sekizinci sayılan buluşmanın ana gündem maddesi terörizmle mücadele. 57 ülke istihbarat temsilcisinin katıldığı toplantıya İngiltere ve Gürcistan heyeti katılmazken, Hindistan, Vietnam, Filipin ve Brezilya heyeti ise ilk kez yer aldı.
Toplantı açılış konuşmasını yapan FSB Başkanı, Rusya lideri Dmitri Medvedev'in konuk katılımcılara tebrik mesajını okudu. Medvedev mesajında terörizmle mücadelede istihbarat kurumlarının karşılıklı işbirliklerinin artırılmasını, deneyim ve enformasyon alış-verişinde bulunulmasını istedi. Rusya lideri teröristlerin küresel enformasyon alanında faaliyetlerine engel olunması için, en çağdaş yöntem ve teknolojilerin kullanılması gerektiğin belirtti.
Bortnikov, terörizmin günümüzde ulusal sınırları aşarak tüm dünyaya meydan okuduğunu kaydetti. Bortnikov, Birleşmiş Milletler (BM) himayesi altında küresek tehlike sayılan terörizme karşı mücadele için uluslararası işbirliğinin artırılması çağrısında bulundu.
"Uluslararası terörsitler, kitle imha silahlarının peşinde!"
"AİR FRANCE'IN DÜŞÜŞÜNDE TERÖR OLASILIĞINI İNKAR EDEMEYİZ"
Toplantıya katılan Brezilya ulusal istihbarat Başkanı Roberto Trezaa, burada yaptığı konuşmada geçtiğimiz günlerde ülke kara sularında Air France'a ait A330 yolcu uçağının terörist saldırısı nedeniyle düşebileceğini de belirtti. Trezza, "Biz uçağın düşme nedenleriyle ilgili tüm iddiaları gözden geçiriyoruz. Biz bu olayda terör saldırısı olasılığını da inkar edemeyiz." diye konuştu.
Trezza, konuyla ilgili diğer ülke istihbarat kurumlarıyla da görüş alış-verişinde bulunduklarını da sözlerine ekledi.
İrkutsk Bölge Valisi Dmitri Mezentsev de yaptığı konuşmada şöyle dedi: "Terörle mücadelede ve güvenliğin sağlanması zor olsa da, kuşkusuz sivil toplum kurumlarının kalkınması olmadan, fakirlik sorunu çözülmeden ve sosyal haklar düzeyinde artış olmadan terörizmin üstesinden gelmek mümkün değil."
Görevimiz Tehlike 4

Tom Cruise ve Jeffrey Jacob Abrams filmin 2011'de gösterime girmesi için anlaşmaya vardı.
Tom Cruise ile Jeffrey Jacob Abrams'ın "Görevimiz Tehlike/The Mission: Impossible" filminin dördüncü bölümünün 2011 yılında gösterime girmesi için anlaşmaya vardığı bildirildi.
United International Pictures Türkiye'den alınan bilgiye göre, yakın zaman öncesine kadar imkansız gibi görünen proje Paramount'ta şekillenmeye başladı.
Paramount adına çekilecek filmin ortak yapımcılığını üstlenen Tom Cruise ile J.J. Abrams'ın serinin dördüncü bölümünün 2011 yılında gösterime girmesi için anlaşmaya vardı.
Paramount'un bağlı bulunduğu Viacom'un başkanı Sumner Redstone'un aldığı bir kararla Cruise'un stüdyoyla 14 yıldır devam eden anlaşmasını feshetmişti. Cruise'un 2006 yılının Ağustos ayında zorunlu olarak ayrıldığı Paramount'a geri dönüşü sürpriz olarak karşılandı.
The Mission: Impossible''ın dördüncüsünün devreye girmesiyle Paramount'un elindeki devam filmlerinin sayısı 3'e çıkmış olacak. Şu anda Star Trek 2 ve Transformers 3 projeleri üzerinde çalışılıyor.
Film üzerindeki çalışmalar başlayınca diğer projelerde bazı erteleme ve gecikmeler yaşanabilecek. Hazırlanan programa göre, önümüzdeki aylarda Abrams'ın Star Trek 2 üzerinde odaklanması öngörülüyor.
Star Trek 2'nin çalışmalarının devam ettiği günlerde de Tom Cruise, 20th Century Fox bünyesinde baş rolünü Cameron Diaz ile paylaşacağı bir filmde oynayacak. James Mangold'un yöneteceği filmin "Wichita" olarak belirlenen ismi son anda değiştirildi ve proje şu anda isimsiz olarak devam ediyor.
Öte yandan, Tom Cruise ile Denzel Washington, David Cronenberg imzalı "The Matarese Circle" adlı filmin senaryosunun yeniden yazımını bekliyor. MGM bünyesinde çekilecek gerilim filmi, Robert Ludlum'un kitabından uyarlanacak.
Filmin ünlü müziğini 1995 yılında New York City'de zaman geçiren Larry Mullen Jr. ve Adam Clayton stüdyoda zaman geçirirken hazırlamışlardır.Müziğin iki farklı türü mevcuttur ve bu sebepden biri remix olan iki tane single piyasaya sürülmüştür. Filmin müziği Grammy Ödülü'ne de aday olmuştur.
24 Haz 2009
Hasta Hane
Sabahın köründe ananemle gittim hastaneye açsız uykusuz bi şekilde bekledik de bekledik ultrason kısmında. Tabi doğal olarak da herkesin sıkışık olması lazımdı çişinin gelmesi yani. Ananeme 4 şişe su aldım sırf çişi gelsin diyee ama ne çare gelmiyor.Benim geldi nerdeyse onda tık yok hala. Evden yapıp çıkmış ztn bizim sülale sabahları bi işer 5 dk maşallah sanki sanırsın su açık kalmış öledir aynen. Ananem de pek çişe çıkan bi insan olmadığı için ve suylada arası pek olmadığı için çişinin gelmesi sıkışık olması zorunlu olduğu için ellerinde şişelerle diğer çiş arkadaşlarıyla birlikte koridorda tur atmak zorunda kaldılar çünkü doktorlarda bunu önerdiler. Hatta ananeme sıra geldiğnde çağırıldığında sıkışmaya çalışıyor diye doktora cvp vermek zorunda kalan ben doktoruda o sırada güldürmeye başarmışımdır kendimi tebrik ediyorum.
Zamanla çişi geldi de gittik hallettik ztn bi kadın bi erkek doktor vardı artık gelse de gelmese de çağırıyolardı. Ama ortam çok komikti hele bitane kadın dünden bu yana 2 litre su içmiş de sıkışmıştı. Eminim hayatında su içmediği kadar su içmiştir ananem orda kendisi de dedi ztn.
İşimizi hallettikten sonra gittik doktora sonuçları göstermeye dahiliyeye bekle babam bekle bekle babam bekle normalde öğleden sonra tahlil sonuçları ama doktor tanıdık olduğu için bize boş bi zamanda alacağını söyleyen hemşireye uyduk amavelakin 2 saatte bekledik. Normalde ultrasonda bir ay sonraya aksatılır fakat biz yine doktorun tanıdıklığına güvendiğimizden ertesi günü çektirdik, ananemin memlekete gitme durumu olduğundan böyle bi sonuca ulaştık. Buarada açım uykusuzum feci bi şekilde ama nasılım anlatamam etraff yaşlı kesimlerle dolu ,millet artık hastalık hastası olmuş nefret ediyorum bu nedenle hastahane ortamından doktorlarıda pek sevmem aslında çünkü mesleklerine güvenip kendilerini bi bok sanan insan kesminden oluştuğu için. Zaten millet sıra kuyruğunda trafik sorunu var. Dün mesela iki kadın birbirine girdiler sıra yüzünden yok astırcam kestircem olaylarındalar birbirnin sırasına mı atlamışlar ne öyle bi ortamdı.
Sıra bize geldi iki saat bekledikten sonra doktora dedim hemen biraz daha bekleseydim açım uykusuzum bayılcaktım diye o da yemek ısmarlıyım dedi yok dedim saol adam ciddiydi ısmarlardı o derece ama adam yaşlıydı kır saçlı orta yaşlının bi üstündendi öle dededir belki bilmiyorum da yüzüğüne pek dikkat etmedim aslında ama var gibi hatırlıyorum sanki işimiz bitti halletttik ve eczaneye almaya gittik ilaçları şimdi ben bi soru sormak için geri gittim doktorun yanına doktor benle muhabbete başladı. tandığım yaa yengemin doktorudur bu arada çok överler benim canım doktorum falan da filan diye. ben sorumu sordum çıkıoydum hastaya baktı beni tuttu muhabbete
okuyomusun?
nerde okuyosun?
nerelisiniz siz?
senin bi annen mi hastaydı gelmişti adı ne? (ırmak:yok annem deil yengem hastaydı)
yengenin adı ne? tamam hatırladım
memnunmusun okulundan nasıl gidiyor? cart curtt falan en sonunda vedalaşmam gerek ama adam bırakmıyor. tel no'mu aldı. Elime kartını sıkıştırdı,Ulan madem böyle bi insansın sen nerdeydin iki saattir bizi bekletiyon dicektim nerdeyse.. ne zaman ihtiyacın olursa gel cart curt dedikten sonra şimdi vedalaşıyoruz. Adam bi sarıldı bırakmıyor, yanağımdan da öp öp diye gösterdi ben şokum ama adam iyi niyetliydi yanlış düşünmüyorum ne de olsa yeminleri var adamların dimi ama olur mu öyle şey ırmak kendine gel moduna girmişim ben. Ama yok eminim öyle bişey olamaz ztn tanıdık. Hoş millet genelde yakınından bi kazık yer ama bu iş olmaz biliyorum çünkü.
Ananeme anlattım gülüyor.. Böyle bir gün geçirdim işte eve geldim ananemde bi kahvaltı yaptık şişene kadar yedim sonra eve geçince uyuyum dedim boynum tutuldu hala ağrıyor bi yandan da haber dinliyorum kafayı yicem bu ERGENEKON bitsin artıkk yaaaaaaa daral geldi bana artıkkk öfff pöfff
21 Haz 2009
Haftasonu Tatili
Neyseki bu haftasonuda yazlığa gittim arkadaşlarla eğlendim değişiklik oldu, ama giderken sorun çektim sevgili yol arkadaşım olan kankim olan vatandaş beni 3 saat bekletti yollarda dolaştım tur attım artık gittim bi bauhaus, real derken en sonunda karnım acıktı migrosa gittim mc donalds'a karnımı doyurdum. tabi herzaman bi durum yaşamışımdır kesinlikle tek başımayken, o günde hiç şaşırmadım. Oturup yemek yerken yan masadaki iki tane sevgili kürt arkadaşımız bön bönn bakmakla kalmayıp laflar atmaya hatta onu bırak, sıra sıra serpilerr bilmem ne diye şarkılar söyleyip ardından da kürtçe bi kaç sözler söledikten sonra rahatlamışlardır umarım. onların yüzünden yemeğimi yiyemedim. nefret ederim iki kürdün bana bakarak kürtçe konuşmalarından anlamıyorum çünkü açıkcası merakta etmiyorum.Bu durum kürtlere karşı ön yargı olarak anlaşılmasın en yakın arkadaşlarım kürttür ama böyle tavırlarını sevmiyorum işte. Sonra bu salaklardan biri telle konuşuyor iş görüşmesi fln geyik muhabbetleri var ama aslında yok havasını yiyim ben onun bu kadar diyorum. yarım saat daha oturmaya devam ettiler bende yemeğimi yedim oturuyorum çünkü arkadaşı bekliyorum ztn yorgunum da kalkıp dolaşmaya erindim açıkçası neyse bu salaklar bakmaya devam edip kalktılar gittiler de rahat ettim.
Arkadaş 3 saat beklettikten sonra nihayetinde geldi de yola çıktık. Ama içimden geçen tüm küfürleri etmişimdir yalan atmıyorum onada söledim haklısın dedi ztn haklıym tabi dedim. Ama değdi eğlendik aslında pek kimse yoktu ama bizim arkadaşlar olduğundan sıkılmadık.Denizde şansımıza iyiydi ama deniz anası çoktuu kahverengi kahverengi o zehirli olanlardan hani.. bugünde güzeldi hertarafımızn biyerleri yanmasına ramen güneşlenmeye devam ettik hala acıyorr vucudum cayır cayırr hemde neyse İstanbul'a döndüm de haftaya kadar geçer herhalde çünkü haftaya sezonu açmayı planlıyorum bakalım gidip anıları tazelemek gerek :P çok özledim orayı herşeyi.. Seviyorum...
18 Haz 2009
Evli olanlar & olmayanlar
EVLİ OLMAYANLAR DA...
Can Dündar'dan...
Evlilik, inanmadığım halde içerisinde 17 seneyi bitirdiğim bir kurum benim
için. 17 senede (abartmıyorum)
Ben konuşurken o dinledi, ben dinlerken o konuştu 17 sene.
O öfkeliyken ben, ben öfkeliyken o 'haklisin bitanem...' dedik,
Öfke bitip fırtına durulduğunda 'ama bi de böyle düşün' de dedik fikrimizi
savunurken.
Farklı insanlar olarak görmedik birbirimizi, ayni amaç için savaşan
neferlerdik bu hayatta...
Asla bilmedik ne kadar para kazandığımızı, ortak cüzdanımızdan gerektiği
kadar aldık..
Ne kadar çalarsa çalsın masanın üstünde telefon, kim bu saatte arayan
karşı cins diye sorgulamadık da ama...
Sevginin en büyük dostuydu bizim için 'güven'... Ve güvenin ardına
saklanmış bir 'saygı' vardı daima...
Ne kavgalar, ne badireler atlattık 17 senede...
Eee ülkeler neler gördü, biz çekirdek aile mi sütliman yaşayacaktık...
Bir gün öyle bir girdik ki birbirimize, ben ilk kez odamın dışında yattım
bi gece, misafir odasında...
Gece yarısı kapı açıldı esim;
-'Ne yapıyorsun burada?' diye sordu kapının eşiğinden, 'uyuyorum' dedim
buz gibi bi sesle... Gitti, gelmesi 1 dakikasını almıştı elinde
yastıkla... 'kay yana' dedi daracık yatakta. 'ne yapıyorsun?' dediğimde
'benim yerim senin yanın, sen gelmezsen ben gelirim' dedi...
Anladım ki o gece, en uzun kavgamız yat saatine kadar sürecek...
Ve bence doğrusu da bu...
Özen gösterdik o günden sonra, evin her yerinde kavga ettik, yatak odamız
hariç.
Kırsak da zaman zaman kalplerimizi, asla kin tutmadık birbirimize...
Ama oyunun kurallarını biz koyduk... Nede olsa bizim oyunumuzdu
oynanan...
Evlilik; hesapsız içine dalınması gereken bir oyun bence...
Topluma kulaklarını tıkayarak hem de... Ne benim, ne de bizim
sözlerimizle...
Sadece gönlünüzden geçtiğince...
Dediği gibi Ataol Behramoğlu'nun;
'...Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene
karışırcasına. Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır.
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana...
CAN DÜNDAR
Hayat kısa gelen bir battaniye gibidir.
Yukarı çekersin ayak parmakların isyan eder.
Aşağı çekersin omuzların titrer.
Ama yine de, neşeli insanlar dizlerini karınlarına çeker, rahat bir uyku
uyumayı başarır...
Kadını ağlatmak
işte o zaman koca bir yumruk gelir oturur boğazına kadının. yutkunamaz, nefes alamaz; çünkü o koca yumruk canını çok acıtır. gözleri buğulanır kadının sonra. ağlamayacağım, der içinden. ama engel olamaz işte. çünkü yüreğine ulaşmıştır birileri ve iğneler saplamaktadır.. bu acıya ne kadar karşı koyabilir ki bir kadın. ince ince süzülür yaşlar gözünden;
önce birkaç damla, sonra bir yağmur seli... ve kadın ağlar; hem de çok!
sanmayın ki gidene ağlar kadın! gidenin giderken koparttığı yerdir onu ağlatan, orada bıraktığı yaradır. o yaranın hiç kapanmayacağını, kapansa bile izinin kalacağını bilir kadın; o yüzden ağlar.
ama bilir misiniz, ağlamak kadınları olgunlaştırır. her damla, daha çok kadın yapar kadınları. her damla bir derstir çünkü. bazen kadınlar ağladığında çoğu insan, ağlama niye ağlıyorsun ki, değmez onun için derler. bilmediklerindendir böyle demeleri. çünkü yürekleri acıyan kadınlar ağlamazlarsa, ölürler. içlerindeki zehirdir onları öldüren! ağlayarak o zehirden kurtulur kadınlar, o irini temizlerler yaralarındaki! çünkü bilirler, o irin temizlenmezse iltihaba dönüşür yaraları. dönüşmemesi lazımdır oysa. o yüzden de bolca ağlarlar.
zaman geçer sonra. kadınlar kendilerine sarılmayı öğrenirler. umarım öğrenirler, yoksa ruhlar sapkın yollara çarpar kendini. sapan ruhların doğru yolu bulması da yeni acılar demektir. bunu bilir kadınlar, o yüzden eninde sonunda öğrenirler kendilerine sarılmayı...
çok ağlayan kadınlar, bir çok şeyden vazgeçen kadınlardır aslında. her damla olgunlaştırır kadınları evet ama olgunlaştıkça o safça inandıkları aşk gerçeği onların gözünde küçülür. küçüldükçe değerini yitirir ve işte o zaman kendilerine sarılıp, yeni bir kadın yaratırlar kendilerinden. güçlü, yenilmez, mağrur ve aşka inanmayan...
insanlar soruyorlar çoğu zaman neden bu kadar çok bekar kadın var diye; hepsi kariyer derdinde olan. çünkü inançlarını yitirdi o kadınlar. zamanında yüreklerine o kadar çok iğne saplandı ki, o kadar çok ağladılar ki! artık kendilerinden başka bir doğru olmadığına inanıyorlar, o yüzden kendilerine sarılıyorlar. çünkü biliyorlar ki sarıldıkları adamlar onları hak etmedi; hem de hiçbir zaman! hep bir çıkarları oldu sarıldıkları adamların. e o zaman niye sarılsınlar ki!
niye sarılalım ki!
etrafınızda yürekten ağlayan bir kadın varsa bilin ki olgunlaşıyordur.
bilin ki, gerçekleri kabul etmeye başlamıştır. bilin ki, artık aşkın olmadığına inanmıştır. bilin ki, sarılacak tek bir doğrusu kalmıştır. o da kim, ne diye sormayın artık. çok ağlayan kadınlar, eninde sonunda kendilerine sarılırlar çünkü!
Yalnızlığa alışılmalı
Bir gün telefonların hiç çalmayabileceği hesaplanmalı...
Tül perde arkasından misafir yolu gözlemekten vazgeçmeli...
İhanetlere, terkedilmelere, bir başına bırakılmalara hazırlıklı olmalı...
Yalnızlığa alışmalı...
Çünkü "omuz omuza" günlerin vakti geçti. Dayanışma... günümüz borsasının değer kaybeden hisse senetlerinden biri artık...
Bireyin keşif çağı, geride kırık dökük yalnızlıklar bıraktı.
Terörün bile bireyselleştiği çağdayız. Zaman, birlikten kuvvet doğurma zamanı değil; zaman, tek başına dimdik ayakta kalabilmeyi becerme zamanıdır.
İşte o yüzden alışmalı yalnızlığa...
Sokaklar dolusu ıssızlıkla başbaşa yaşamayı göze almalı insan... Güvendiği dağlardaki karlara bakıp ders çıkarmalı... Hüzünlü bir şarkıyla paylaşılan gecelerde başım dayayacak bir omuz arama huylarından vazgeçmeli... Sofrada tek tabağa, tabakta az yemeğe alışmalı...
Romanlardan yalnızlığı yücelten paragraflar asmalı evin en görünür duvarlarına...
"Yalnızlık paylaşılmaz/ Paylaşmılsa yalnızlık olmaz" dizeleriyle başlamalı güne...
Telesekretere "şu anda size cevap verebilecek kimse yok" denmeli, "... belki de hiçbir zaman olmayacak..."
Cevapsızlığa, sessizliğe ısınmalı...
Oysa sessizlik haksızlığa alkıştır.
Haklılığın onuru yaşatır insanı... Susmanın utancı öldürür.
O yüzden en sessiz gecelerde ''doğruydu, yaptım"la teselli bulmalı insan...
Feryada komşuların yetişmemesine, soğuk duvar diplerinde sessizce ağlaşmaya alışmalı... Kendiyle hesaplaşmaya çalışmalı...
Gece yastıkla ağlaşmaya, sabah aynayla gülüşmeye, kendiyle hüzünlenip, kendiyle keyiflenmeye hazır olmalı...
Hep başını alıp gidebilecek kadar cesur, ama hep kalıp savaşacakmış kadar gözüpek olabilmeli...
Sessizliği, sese dönüştürebilmeli...
Ve sırt çantasını her daim hazır tutmalı insan...
Yollarla barışmalı...
Yalnızlığa alışmalı
CAN DÜNDAR
Erkekler kadınlardan ne ister?

İnsanlığın varoluşu kadar eski bir soru “Erkekler kadınlardan ne ister?” Mükemmel bir vücut? Akılları durgunluk veren bir zeka? Ya da girişimci bir ruh? Annelerine benzeyen kadınları mı tercih ediyorlar yoksa onun tam zıddı bir kişilik mi ilgilerini daha çok çekiyor? Uzun boylu mu, kısa mı? Sarışın mı, esmer mi? Liste uzayıp gidiyor.
Annem gibisin!
Aslında erkeklerin yaşadıkları en büyük ikilemlerden biri. Hem annelerinden vazgeçemezler ve hayatta karşılaştıkları diğer kadınlardan da aynı şefkati beklerler, hem de annelerinin jargonu'yla konuşan ve hareket eden kadınlardan hoşlanmazlar. Partnerlerinin desteğini her zaman beklerler. Dertlerini şefkatli bir kucakta anlatmayı isterler ama iş eleştirilmeye geldiğinde. Hayır! 'Annem gibi konuşuyorsun' deyip işin içinden sıyrılıp çıkarlar. Siz iyisi mi ikisinin ortasını bulmaya çalışın.
Erkekler aptal kadın sever!
Duy da inanma derler ya, bu da öyle bir şey işte. Erkeklerin akıllı kadın sevmediği klişesi aslında doğru değildir. Olsa olsa rol yapmayı seven kadınlardan hoşlanabilirler. Çünkü ünlüsünden ünlüsüne hangi erkeğe sorsanız alacağınız yanıt 3aptal kadına dayanamam3 olacak. Ünlü oyuncu Haluk Bilginer, kendisiyle yapılan bir röportajda bir erkeğin yanında kendini aptal zanneden kadınlara tahammül edemeyeceğini söylüyor ve gerekçesini de şöyle açıklıyor: Çünkü asla aptal değiller. Onların zeki ve yetenekli olduklarını görmem lazım!
Sana ihtiyacım var!
Korumak ve kollamayı doğalarının bir gereği olarak gören erkeklerin doğrusu dayanamadığı bir kadın tipi varsa o da yardıma ihtiyacı olan kadındır. Bir kadına yardım etmek, erkeğin kendini ispat etme yollarından biridir. Bu yüzden zorda kaldığınız bir durumda yardım istemekten çekinmeyin. Aksine kendi işinizi kendiniz hallediyor olmanız onu daha çok rahatsız edecektir. Arada sırada ürkek bir tavşanı oynamak, karizmanızı bozmaz korkmayın.
Bu 5 cümleyi asla kullanmayın!
Bir şey söyleyeceğim, konuşmamız lazım
Belli ki ciddi bir şeyden söz etmek istiyorsunuz. Ya ilişkinizde bir sorun var, ya yapılması gereken angarya bir iş! Bu cümleden sonra karşınızdaki adamın canım söyle ne istedin? demesini sakın beklemeyin. Bu görüşmeyi ileri tarihe atmak için elinden geleni yapacak!
Bak bakalım ne değişiklik göreceksin?
Bakmak ve görmek aynı şeyler değil hiç şüphesiz. Ayrıntıları fark etmek konusunda bütün erkeklerin başarılı olacağını sanmayın. Sarı saçlarınızı siyaha boyatmak elbette fark edilmeyecek bir değişiklik değil. Ama fark eddemediğinde de onu suçlamayın. Bu tür sorular adamı zor duruma düşürüyor dikkat edin!
Eski sevgilim de böyle yapardı!
İlişkide açılmaması gereken bir şey vasa o da eski defterlerdir unutmayın! Hiçbir erkek bir önceki rakibiyle kıyaslanmaktan hoşlanmaz. Bu cümleyi sarf ettiğinizde kopacak fırtınaya hazırlıklı olun.
Başım çok feci ağrıyor
Bir erkeği dünya döndükçe çıldırtacak bir durum varsa o da partnerinin başının ağrımasıdır! Bunu duyan erkek bilir ki, o gece sevgilisinden hayır gelmez! İlişkiyi gerginleştirmemek için iyisi mi bir ağrı kesici alın ve ağrının geçmesini bekleyin. Geçmezse, başka bir bahane bulunur elbette!
Ne düşünüyorsun?
İç dünyasını ele vermek bir erkeğin hoşuna giden şeylerden değildir. Biz kadınlar elbette çok meraklıyız ama birlikte attığınız her adım sonrası ne düşünüyorsun? ne oldu?3 gibi sorular erkeği bunaltmaktan başka bir işe yaramaz!
BİR ERKEĞİN İTİRAFLARI!
Aşağıda okuyacaklarınız genç bir erkeğin karısına ilişkileri üzerine yaptığı itirafların bir özeti. Bazı şeyler eminiz size çok tanıdık gelecek....
1) Bu konu hakkında konuşmak istemiyorum. Bu konuyu açıklamak istemiyorum. (Bir erkek bir kadından ne ister sorusunun cevabı niteliğinde!)
2) Aklından ne geçiriyorsun?diye sorduğunda eğer hiçbir şey diyorsam, gerçekten hiçbir düşünmüyorum demektir!
3)Tuvalete girdiğinde banyonun kapısını kapamış olsaydın, daha çok memnun olurdum. Tamam, birbirimize karşı rahat ve samimi davranmamız iyi de bu kadar samimi olmak zorunda mıyız?
4) Ağda mı dedin? Karşı değilim!
5) Arkadaşlarımın önünde her zaman inkâr edeceğim ama sinema kuyruğunda elimi sıkıca tutman çok hoşuma gidiyor.
6) Yalan söylediğinde anlayabiliyorum!
7) Asla penis ve sevimli kelimelerini aynı cümle içinde kullanma. (Sözkonusu olan benim penisim olmasa bile!)
Erkeklere doğum kontrol hapı uygulaması

Erkekler için geliştirilme aşamasında olan doğum
Ancak fareler üzerinde başka nedenlerle yapılan deneylerde tesadüfen erkeklerde uygulanabilecek yeni bir doğum kontrol yönteminin yolu açıldı: Fareler üzerinde yapılan çalışmalarda vaz deferens adı verilen sperm kanallarının (bu kanallar olgun sperm hücrelerini ana sperm kanallarına ve buradan da depolandıkları yere taşıyan kanalcıklardır) kasılmasını sağlayan bir reseptör (algılayıcı) olduğu saptandı. P2X1 adı verilen bu reseptör (algılayıcı) uyarıldıkça oluşan kasılmalar sayesinde sperm hücreleri aynen bir diş macunu sıkıldığında dışarı macunun boşalması gibi kanalda ilerlerliyorlar. İşte bu reseptörün varlığının saptanmış olması gerçek bir devrim niteliğinde, çünkü bu reseptörü dışarıdan verilen bazı ilaçlarla devre dışı bırakmak teorik olarak mümkün. Bu başarılırsa, vaz deferens kasılamadığından sperm hücreleri kanallarda ilerleyemeyecek ve böylece boşalma olsa bile boşalan sıvının dışarıdan bakıldığında niteliklerinde (renk, miktar) bir değişiklik olmamasına karşın sıvının içinde sperm olmayacak.
Ayrıca bu reseptörü devre dışı bırakan değil, uyaran bir maddenin bulunması da sperm sayısını artırmaya yardımcı olarak erkek kısırılığının tedavisine yeni bir yol açacak gibi görünüyor.
Şu anda bu yöntem yalnızca bir teoriden ibaret. Sorun, reseptörün yapısının tümüyle anlaşılması sonrası, bu reseptörü bağlayıp devre dışı bırakacak maddenin bulunmasında. Bu madde de bulunduğunda erkek doğum kontrol hapları bir hayal olmaktan çıkacak.
TÜRKİYE'NİN İL İL MEME HARİTASI

Türkiye genelinde 500 noktayla, en çok satış yapan iç giyim markalarından Laura Baresse il il, şehir şehir kadınların memelerini inceledi ve Türkiye’nin sutyen haritasını çıkardı.
HAVALAR ISINIYOR MEMELER BÜYÜYOR
Yaptığımız araştırmalar sonucunda bunun birden fazla nedeni olduğunu gördük. Daha iyi beslenme, hormonlu yiyeceklerin ve kimyasal ürünlerin kullanımının artması çok önemli bir neden. Daha iyi besleniyoruz ama daha doğal beslenmiyoruz. Aldığımız kalori miktarı artıyor ama ne yazık ki hormonlu yiyecekler nedeniyle vücut yapısında da, meme yapısında da büyümenin arttığı görülüyor. Meme yapısı vücut yapısında daha fazla gelişiyor. Havaların ısınması da memelerin büyümesine bir etken. Ve son olarak estetik ameliyatlardaki artışı büyüme nedenleri arasında sayabiliriz. Artık kadınlar korkusuzca ve sıklıkla silikon yaptırıyorlar.
10 YIL ÖNCE TÜRK KADINININ MEMELERİ DAHA KÜÇÜKTÜ
Bundan 10 yıl öncesiyle kıyaslandığında Türk kadınının meme ölçüsü küçük ve normal olarak tanımlanıyordu. O zamanlar kadınların omuz yapısı daha dar, bel çevresi daha inceydi. Boyları daha kısaydı. Kadınlarımız daha zayıftı. Bugün meme ölçüleri "küçük ve normal meme"den, "normal ve büyük meme"ye geçmiş durumda. Çok rahat bir şekilde Türkiye’nin memelerinin büyüdüğünü söyleyebiliriz.
ERKEN ERGENLİK YÜZÜNDEN SUTYEN KULLANIM YAŞI 12’LERE DÜŞTÜ
Sutyen kullanım yaşı 10 yıl önce daha büyüktü. Kadınlar sutyen kullanmaya 14-15 yaşında başlardı. Son dönemlerde kız çocuklarında daha sık görülmeye başlanan erken ergenlik, sutyen kullanım yaşını da daha erkene çekmiş durumda. Genç kızlar daha farklı ve renkli sutyenler kullanmayı tercih ediyorlar. Ve sutyen kullanmaya 11-12 yaşında başlıyorlar.
ERKEKLER KADINLARINA ÇAMAŞIR ALIYOR
10 yıl önce kadınlar iç giyime çok önem vermediği için 5 bedende üretim yapılırdı. Şimdi üretim 12 ayrı beden var ve her bedende farklı ölçülerde üretim yapılıyor. 10 yıl önce erkekler eşlerine, kız arkadaşlarına ya da sevgililerine iç giyim ürünü almakta zorlanırdı. Alışveriş merkezlerindeki artışla birlikte bu da değişmeye başladı. Sokak mağazalarında hálá kolay değil ama AVM’lerde erkekler alışveriş yapabiliyor.
DÜNYADAKİ DURUM
Ortadoğu: Orta ve büyük meme
Asya ve Uzakdoğu: Çok küçük ve küçük meme
Avrupa Sahil: Orta ve iri meme
Orta ve Kuzey Avrupa: İri, büyük ve çok büyük meme
Türkiye: Normal ve büyük meme
BÖLGELERE GÖRE MEME HARİTASI VE SUTYEN KULLANIM ŞEKİLLERİ
GÜNEYDOĞU ANADOLU
Fantazi ürünlere bayılıyorlar
İklimden ve anatomik yapıdan kaynaklanan iri ve büyük meme ölçüsüne sahip. Burada büyük meme ölçüsü sarkmaya meyilli. İklim koşullarından dolayı pamuklu/kotondan yapılma ürünleri bu bölge için üretiyoruz. Sarkmaya meyilli olduğu için toparlayıcı modellere, memeyi iyi saran tasarımlara önem veriliyor. Güneydoğulular günlük kullanımda klasik modelleri tercih ediyorlar. Günlük kullanılan sutyenlerin dışında özel ve fantezi ürünlere ilgi çok fazla. Hatta Türkiye genelinde en fazla bu bölgeden talep geliyor.
EGE-AKDENİZ
Sıcakta tercih edilmiyor
Ege ve Akdeniz kadınının meme ölçüsü orta ve iri. Yeniliğe açıklar. Sade, daha hafif ve askısız modeller tercih ediliyor. Kıyafetiyle uyumlu olmaya daha fazla özen gösteriyor. İç giyimi dış giyimin bir parçası olarak görebiliyor. İklim sıcak olduğu için sutyen kullanmamayı da tercih edebiliyor.
MARMARA-TRAKYA
Yanlış yapıyorlar yatarken sutyen kullanıyorlar
Trakyalı kadınların vücut yapıları zayıf. Meme yapıları küçük. Fonksiyona önem veriyorlar. Bu bölgede daha dolgulu ürünler tercih ediliyor. Kış aylarında renkli, yaz aylarında ise klasik renkler tercih ediliyor. Marmara Bölgesi kadınlarının memeleri orta ve iri. Onlar için sutyen olmazsa olmaz. Ancak büyük bir yanlış yapıyorlar, yatarken bile sutyen kullanıyorlar.
KARADENİZ
Her tür meme var
Bölge farklı etnik yapının ya da ırksal özelliklerin (Rus, Gürcü, Türk...) bir arada olduğu bir yerleşim birimi. O nedenle çok farklı özellikler görülebiliyor. Her beden ve meme yapısına rastlamak mümkün.
İÇ ANADOLU
Türkiye ortalamasını yansıtıyor
İç Anadolu kadınları meme yapısı olarak Türkiye’nin ortalamasını gösteriyor. Orta boy meme yapısı hakim. Günlük kullanımda rahat modeller tercih ediliyor. Renkler de klasik. Buna karşın özel kullanımlar için fantezi ürünler Güneydoğu’dan sonra en fazla İç Anadolu’da talep görüyor.
DOĞU ANADOLU
Orta ve iri boy meme yapısı
Klasik ve fonksiyonel ürünler tercih ediliyor. Orta ve iri boy meme yapısı var. Vücut yapıları da diğer bölgelere oranla iri ve genişBALIK MUCİZESİ
Manchester Üniversitesi'nde görevli bilimadamları tarafından yapılan araştırmada 40-79 yaşları arasındaki 3 binden fazla erkeğin zihinsel performansını 8 test merkezinde karşılaştırıldı.
Nöroloji, Nöroşirurji ve Psikiyatri Dergisi'nde yayınlanan çalışmada, araştırmacılar yüksek D vitamini seviyesine sahip olan erkeklerin sürekli olarak basit ve nöropsikolojik testte (bireylerin dikkatini ve bilgi işleme hızını ölçüyor) daha iyi performans gösterdiler.
Araştırmayı yapan doktorlar, "Önceki çalışmalar, yetişkinlerde D vitaminiyle zihinsel performans arasındaki ilişkiyi saptamada tutarsız bulgular ortaya çıkardı. Fakat biz daha yavaş bilgi işleme hızı ve D vitaminin daha düşük seviyesi arasında önemli, bağımsız bir bağ gözlemledik. Şaşırtıcı bir şekilde, bu ilişki 60 yaş üzeri erkeklerde daha önemli" şeklinde açıklama yaptılar.
17 Haz 2009
GENÇ YAŞTA EBEVEYN OLMAK
Genç yaşta anne-baba olarak bu sorumluluğu almaya karar verenlerin dikkat etmesi gereken noktalar…
Anne–baba olmak yarı zamanlı yürütülebilecek bir durum olmadığı gibi kişinin hayatındaki o güne kadar sahip olduğu kimliklere yeni bir kimliği ve aidiyeti ekleyeceği için önemli bir sorumluluktur. Böyle bir sorumluluğun altına girebilmek için bazı şartların sağlanmış olması o bireylerin daha sağlıklı ebeveynler olmasına yardımcı olacaktır. Amerikan Hastanesi’nden Uzman Psikolog Aslı Akkan, bu şartları ve genç ebeveynlerin dikkat etmesi gereken konuları anlatıyor.Kişinin kendini tanıyabilmesi
Hayattan ne istediğini ve kendisini daha fazla bilen bireyler, sınırlarını da iyi bilen bireyler olacaktır. Bu sınır ve farkındalık halleri o kişilerin daha sorumluluk sahibi olmalarına yol açacaktır. Sorumluluk sahibi olabilmek ise ebeveyn olmanın en önemli özelliklerinden biridir.
Ergenlik döneminin sonlanmış oluşu (20 yaş sonrası): Bireyin tüm hormonal ve buna bağlı olarak psikolojik çalkantılarını yaşadığı ergenlik döneminden çıkıp hayata dair sorumluluklarını alabileceği bir yaşta olmuş olması daha sağlıklı ebeveynlik yapmasına yardımcı olacaktır.
Ebeveyn kimliğinden önce eş kimliğinin oturtulması: Eş olabilmek başlı başına zordur. Gençliğe bağlı tolerans, sabır, anlayış eşikleri düşük bireyler içinse daha da zordur. O yüzdendir ki, kişilerin evlilikleri ve birbirlerinden beklentilerini mümkün olduğunca tanımlamaları üstüne bu yeni kimliğin sorumluluğu altına girmeleri daha faydalı olacaktır.
Sosyal desteğin olması: Bireyler gerek kendi anne–babalarından, gerek çevrelerindeki diğer büyüklerinden ne kadar çok yardım alabilecek olurlarsa üstlerindeki yükü gerektiğinde ne kadar hafifletebilirlerse, aldıkları sorumluluklarını o kadar eksiksiz ve sağlıklı yerine getirecektirler.
Ebeveyn olmak başlı başına zor bir durumdur. Genç ebeveyn içinse hayat ve hayatın sorumluluklarının getirdiklerine karşı daha deneyimsiz oluşun, kendi ihtiyaçlarını daha henüz tam karşılayamazken bir başka canlının ihtiyaçlarını karşılamak durumunda olmanın getirdiği yük ve çevrenin “Biz daha fazla biliyoruz. Bırakın biz yardımcı olalım” şeklinde fazla baskı oluşturmalarının zorlukları söz konusudur. Yukarıda bahsedilen durumların mümkün olduğunca sağlanması bu ekstradan gelen zorlukları biraz daha kontrol altına alabilecektir.
Zorluklarının yanı sıra genç ebeveyn olmanın olumlu yanları da vardır. Genç olmak enerjik olmayı; enerjik olmak da sürekli ilgi, şefkat, bakıma muhtaç bebeğin (sonrasında çocuğun) bakımında daha fazla şeyi temin edebilmeyi çoğu zaman beraberinde getirecektir.
Yaş farkı azalınca jenerasyon farkı da azalır
Ebeveyn ile çocuğu arasındaki yaş farkı azaldıkça ‘jenerasyon farkı’ azalacaktır. Dolayısıyla ebeveyn, evlat ilişki ve iletişimi daha etkin olabilecektir. Unutulmamalıdır ki, ebeveyn olmak bir kimya problemi değildir ve “ideal şartı” yoktur. İdeal hedeflenecektir. Ancak birçok bilinmeyen ve beklenmeyen faktör idealden bireyleri uzaklaştırabilecektir.
Anne – baba ya düşen görev mümkün olduğunca bu “ideal” hedefine yakın durabilme adına öğrenme ve gelişime açık olabilmektir. Evet, her durumda olduğu gibi ebeveyn olmaya da daha yatkın bireyler olacaktır; ancak bu ebeveyn olmanın büyük bir kısmının öğrenilerek gelişeceği kısmını da değiştirmeyecektir.
Hıyarcıklı veba salgını

Libya'da hıyarcıklı veba salgını ortaya çıktığının bildirilmesi üzerine Dünya Sağlık Örgütünün (DSÖ) bu ülkeye bir araştırma ekibi gönderdiği bildirildi.
DSÖ yetkilisi John Jabbour, Libyalı yetkililerin Akdeniz kıyısındaki Tobruk kentinde hıyarcıklı veba salgını olduğunu bildirmeleri üzerine bir ekibi bölgeye gönderdiklerini, sayıları 18 dolayında olduğu bildirilen vakaların Libya'da 20 yıldan uzun süredir ilk kez görüldüğünü söyledi.
Trablus yönetiminin DSÖ'den yardım istediğini bildiren Jabbour, orta çağdan beri "kara ölüm" olarak bilinen hastalığın Libya'daki "tam resmini" henüz göremediklerini, Libyalı yetkililerin açıklamasına göre şimdiye kadar biri ölümlü, 18 vakanın görüldüğünü ifade etti.
Vücutta siyah yumrularla kendini belli eden hıyarcıklı veba dünyada yılda 100 ila 200 kişinin ölümüne neden oluyor. Hastalık antibiyotiklerle tedavi edilmezse birkaç günde ölüme neden olabiliyor.
Hastalık 1347-1351 yılları arasında dünyada 75 milyon kişinin ölümüne neden olmuş, bu dönemde Avrupa nüfusunun üçte birinden fazlası yok olmuştu.
Hıyarcıklı veba hastalığın ilk kez Asya'da ortaya çıktığı daha sonra Orta Doğu, Afrika ve Avrupa'ya yayıldığı bildiriliyor.
Yeni vakaların çıktığı Tobruk kenti Mısır sınırına 125 kilometre mesafede bulunuyor.
DSÖ, dünyada her yıl bin ila 3 bin arasında vaka olduğunu bildiriyor. Son 5 yıl içindeki vakaların çoğu Afrika ülkeleri Madagaskar, Tanzanya, Mozambik, Malavi, Uganda ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nde ortaya çıktı.
NASIL BİR HASTALIK?
Veba, Yersinia pestis adındaki bakteri tarafından oluşturulan enfeksiyon hastalıklarına verilen genel isimdir..
Antik Çağlar'dan itibaren tanınmış bir hastalıktır. Lakabı ¨Kara Ölüm¨dür. Orta Çağ'da 1347-1353 arasında, Avrupa nüfusunun üçte birinin kaybedilmesinden sorumludur. (Ayrıca bu hastalık 1347-1348 yılları arasında Venedik nüfusu 130.000 iken 70.000'e düşmesine neden olmuştur.) Modern antibiyotiklerle tedavi edilebilir. Gelişmiş ülkelerin tamamında ve gelişmekte olan ülkelerin pek çoğunda ortadan kaldırılmış olmasına rağmen Asya ve Afrika kıtalarının bazı bölgelerinde halen endemiktir.
Kendini 4 şekilde gösterebilir:
1. Bubonik
2. Septisemik
3. Pnömonik
4. Gastro-intestinal
Bulaşıcı ve öldürücü bir hastalıktır. Veba mikrobu taşıyan farelerin pireleri tarafından insana bulaşır. Nedeni, pisliktir. Pis ve güneş girmeyen yerler veba için en uygun ortamlardır. Hastalık, mikrop kapıldıktan 2-8 gün içerisinde kendini gösterir. Hastada aniden başlayan baş ve sırt ağrıları, ateş, titreme, kusma, nefes darlığı, halsizlik, deri lekeleri, burun kanaması, kan tükürme, kasık ağrıları ve devamlı dalgınlık görülür.
Dili de kahverengi ve kurudur. Yapılacak ilk iş hastayı tecrit etmektir. Çevresindeki sağlıklı kişiler koruyucu aşı olmalıdır. Bugün için önemi olmayan ve eski devirlerde de olduğu kadar çok görülmeyen bu hastalığın tedavisi için geç kalmadan sağlık kuruluşlarına haber vermek gerekir.
'Hıyarcıklı veba' ('bubonik veba') veba hastalığının en yaygın biçimidir. Hastalığa Yersinia pestis adı verilen enterobakteri neden olur. Bakteri vücuda girdikten sonra 3 ila 8 gün içinde etkisini gösterir. Belirtileri, yüksek ateş, üşüme duygusu, başağrısı, ishal ve bubo adı verilen, lenf bezi şişmeleridir. Deri altında ve iç organlarda kanama başladığı zaman da, akan kanın birikmesi sonucu ciltte siyah lekeler oluşur. İnsanlara fareler ve pireler yoluyla geçer. Geçmişte belirli dönemlerde bu hastalığın büyük salgınları yaşanmıştır. 14. yüzyılda kara ölüm olarak kayıtlara geçen salgının, hıyarcıklı veba olduğu sanılmaktadır.
Türkiye'de bir ilk Robotla ameliyat!!
Daha az kesi, daha az kanama, daha az ağrı gibi hastaya ve hekime büyük konfor sağlayan robotik cerrahi ile prostat kanseri başta olmak üzere ürolojik kanserleri, doğumsal böbrek bozuklukları, pelvik sarkma ile rahim kanseri ve çeşitli genel cerrahi ameliyatlarında kullanılabiliyor. Yeni teknik, hekimin ameliyata uygun bulduğu her hastaya uygulanabiliyor.
Ankara Atatürk Hastanesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Üroloji Klinik Şefi Prof. Dr. Derya Balbay, AA muhabirine yaptığı açıklamada, teknoloji harikası olarak tanımlanan robotun dünyada başta üroloji olmak üzere, jinekoloji, KBB, kalp ve genel cerrahi ameliyatlarında uygulandığını, Türkiye'de de en sık üroloji alanında kullanıldığını söyledi.
Balbay, robotik cerrahi uygulamalarının dünyada ilk defa 2000'li yıllarda başladığını, en çok ABD olmak üzere gelişmiş batılı ülkelerde uygulandığını belirterek, ''Şu anda toplam bin 200 tane robot bu amaçla kullanılıyor'' dedi.
Türkiye'de de İstanbul'da Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde bir, özel Florance Nihgtengale Hastanesi'nde de biri aktif diğeri eski model olduğu için kullanılmayan 2 ve Ankara'da da sadece Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde bir tane gelişmiş robot bulunduğunu anlatan Balbay, ülke genelinde bu yıl içinde jinekoloji, üroloji ve genel cerrahi branşlarında toplam 110 robotik ameliyat yapıldığını bildirdi.
Balbay, hastanelerinde bu teknolojinin şu an sadece prostat kanseri ameliyatlarında kullanıldığını, yakında kadın-doğum branşında da uygulanacağını söyledi.
-YÖNTEM, HEKİME DAHA İYİ ÇALIŞMA İMKANI VERİYOR-
Robot ile ameliyatın hekime daha iyi çalışma imkanı sunduğunu dile getiren Balbay, robot sayesinde hekimin hastanın iç organlarını 3 boyutlu ve büyütülmüş olarak görebildiğini, robotun çok yönlü ve hassas hareketlere sahip parçaları sayesinde, en kuytu bölgelerde bile işlem yapılabildiğini belirtti. Balbay, ''Sorunlu bölgeye çok yakın görüş sağlayan teknik sayesinde hekim bölgeye kısa sürede ve net şekilde müdahale edebildiğinden kanama az oluyor'' dedi.
Geniş görüntüleme ile organlar çok detaylı görülebildiğini ifade eden Balbay, cerrahın da operasyon süresince aşırı yorulmadan çalışabildiğini söyledi. Balbay, ''Detaylı görüş sayesinde cerrah, müdahale edilecek bölgedeki cerrahi işlemleri en ufak detaylarına kadar mükemmelce yapabildiği için, operasyon sırasında birçok organ ve doku daha iyi korunuyor. Tüm bunlar da olası komplikasyon riskini azaltıyor'' dedi. Balbay, bunun yanı sıra Da Vinci'nin estetik açıdan da avantaj sağladığını belirterek, şunları kaydetti:
''Büyük kesiler yerine vücut yüzeyinde açılacak 1 santimetre civarındaki bir kaç delikten ameliyatlar yapıldığında, ameliyat sonrasında bırakacağı iz adeta fark edilemeyecek derecede oluyor.
Küçük kesilerin iyileşmesi çok kısa sürede ve en az komplikasyonla gerçekleşiyor, hastalara daha az ağrı kesici veriliyor, ameliyat esnasında ve sonrasında kanama ihtimali çok azaldığı için kan nakli, kan bulma güçlüğü yaşanması ve bu yolla bulaşabilecek hastalık ihtimalleri de çok azalıyor.
Ayrıca, hasta 2-3 gün içerisinde taburcu edildiğinden iş gücü kaybı en aza iniyor.''
-EN SIK PROSTAT KANSERİ AMELİYATLARINDA UYGULANIYOR-
Bu tekniğin tüm dünyada yaygın olarak prostat kanseri ameliyatlarında kullanıldığını ifade eden Balbay, ''Bu, çok önemli organlar, sinirler ve idrar tutmaya yarayan kaslarla yakın ilişkili olduğundan, hassas davranılması gereken bir ameliyattır. Robotik cerrahi, üstün teknolojisi sayesinde hekimin ince çalışmasına olanak vermektedir'' dedi.
Balbay, bu alanda hastanelerinde yapılan operasyonların tamamının başarılı geçtiğini ve hastaların hepsinin sağlıklı bir şekilde taburcu edildiğini vurgulayarak, operasyon sonrasında en sık görülen komplikasyon olan idrar tutma oranlarının bu teknikte çok yüksek olduğunu belirtti.
-AMELİYAT NASIL UYGULANIYOR?-
Prostat kanseri ameliyatlarında robotik cerrahi uygulaması için tümörün vücudun hiçbir yerine sıçramamasının ilk şart olduğuna dikkati çeken Balbay, ''Hastanın kalp, akciğer, karaciğer ve böbrek fonksiyonları yeterli olmalı ve daha önceden karın içinde bir ameliyat geçirmemiş olmalı'' dedi.
Ameliyatın genel anestezi altında yapıldığını ifade eden anlatan Balbay, ameliyat sürecini şöyle anlattı:
''Hastaya uyutulduktan sonra ameliyat masasında başı yere yakın, ayakları yerden uzak kalacak şekilde özel bir pozisyon veriliyor. Daha sonra gerekli ameliyat sahası temizlendikten sonra hastanın karnına küçük bir iğne batırılarak karın gazla şişirilerek karın ön duvarı bağırsaklardan uzaklaştırılıyor.
Sonra 12 milimetre çapında küçük bir kesi yapılıyor. Bu kesiden içeri sokulan kamera ile karın içinin görülebilmesi sağlanıyor. Ardından da gerekli diğer girişler yapılıyor. Bu girişlerden biri kamera, 3'ü robotun kolları için ve bir tane de masa başındaki cerrahın yıkama ya da bazı yerleri tutma ya da zımbalama işlemi için açılıyor. Masa başındaki cerrah ekrandan bakarak, kontrol masasından robotla ameliyatı gerçekleştiren cerrahın direktiflerini yerine getiriyor.''
Kolera - Zor İş
arkadaşıydım arkadaşların,istiridyenin içinde yaşamaya razıydım,incin olmalıydım. Beni birisi yolda buldu,
baygın halde kenara koydu,çekti gitti işte yeniden yalnızım,kanım yerde kaldı halsizim,gücüm olsa biraz
emekleyerek evime giderdim evimde yine bir ben bir kendim.Kuş kanadım kıymetini kanadı yanınca anladı,
elime bal sürünce cümle arılar elime damladı,karanlığım gecenin karanlığını zevale uğratır,uzun uzun bakma bana
bu hal beni utandırır.Tuhaf olay beni üzen sen teselli veren sen,kurtulmaya da çaban yok ben neyinim?Neden ben?
Kaçıp gitsem uzaklara bilirim beni bulur ne benle mutlu olur ne bensiz huzuru bulur.
Halimi anlayan yok,yaşamak ne zor iş imiş.Halimi anlayan yok arkadaş,yaşamak hayli zor bi zanaat.
Vaktimi benden çalan çok.Kurtulmak ne zor iş imiş.Kurtulmak ne zor iş imiş,vaktimi benden çalan herkesden.
Yer beni ya da sev ya.Ölümler ne erken imiş.Ölümler ne erken imiş.Ya ağlat beni ya da güldür,
tebessüm ne zor iş imiş,tebessüm ne zor iş.
Yürüdüğün o yollara kendi peşinden iz bırak benden başka kim ısrarcı send bu kadar? Ayırt et beni,fark et beni,bardak gibi
kır bırak beni ama bırakma beni.Bırak şu çocukluğu ikimizide yakmak üzeresin,sakladığım sabır tükendi
bende taşmak üzereyim.Nereye kadar dayanacak ha bu kalp?Al kendini git hadi Kolo kalk!Olsun kabul et beni,
her sözünde derya dalgalandı varsın olsun ben bu aşka karşı yüzsüzüm,başım öyle bir döndü sanki başım öldü,
herkes halimi gördü.Ama sen değil!Çünkü senin gözlerin işine geleni gördü ateşe verdim evleri,ağır ağır yürüyorum
ateş içimden çıktı ben ateşten geçiyorum,artık seni sevmiyorum.
Halimi anlayan yok,yaşamak ne zor iş imiş.Halimi anlayan yok arkadaş,yaşamak hayli zor bi zanaat.
Vaktimi benden çalan çok.Kurtulmak ne zor iş imiş.Kurtulmak ne zor iş imiş,vaktimi benden çalan herkesden.
Yer beni ya da sev ya.Ölümler ne erken imiş.Ölümler ne erken imiş.Ya ağlat beni ya da güldür,
tebessüm ne zor iş imiş,tebessüm ne zor iş.
11 Haz 2009
ŞAŞIP KALMAK
hem de nasıl,
dile benden ne dilersen,
canımı, gözlerimi
Kızabilirim,
ağzım köpürmez,
ama devenin öfkesi haltetmiş benimkinin yanında,
devenin öfkesi, kinciliği değil.
Anlayabilirim
çoğu kere burnumla,
yani en karanlığın, en uzaktakinin bile kokusunu alarak
ve döğüşebilirim,
doğru bulduğum, haklı bulduğum, güzel bulduğum herşey için, herkes için,
yaşım başım buna engel değil,
ama gel gör ki çoktan unuttum şaşıp kalmayı.
Şaşkınlık, alabildiğine yuvarlak açık ve alabildiğine genç gözleriyle bırakıp gitti beni.
Yazık.
9 Haz 2009
Aptallık çağı bitti
Bir yandan bütün dünyanın siyasi, iktisadi ve sosyal yapısını değiştirecek, adına "küreselleşme" denilen yeni bir yapının önderliğini üstlendi.
Bir yandan da, eski döneme ait siyaseti, ekonomiyi, sosyal yapıyı sürdürmeye çalıştı.
Bu "kişilik bölünmesinin" sonunda, girdiği bütün savaşlarda başarısız oldu, dünyanın nefretini kazanarak "doğal liderliğini" kaybetti ve büyük bir ekonomik krize saplandı.
Yeni bir çağda eski politikalarla devam edemeyeceğini fark etti.
"Eskiden ve eskilikten" kurtulmak, yeni çağa uyum sağlayabilmek, savaşları bitirebilmek ve ilişkileri düzeltebilmek için kendine, rengiyle, davranışıyla, yaklaşımıyla, fikirleriyle "yeniliği" temsil eden bir başkan seçti.
Obama'nın fikirleriyle değişmiyor Amerika. Amerika, değiştiği için Obama gibi birini başkanlığa getiriyor.
Obama önce Ankara'da sonra Kahire'de iki tarihî konuşma yaptı.
"Dünyanın bütünleşmesi" anlamına gelen küreselleşmeye uygun bir politika izleyebilmek için "bölünmüşlükleri ve savaşları" ortadan kaldırmaya yönelik bir anlayışın çerçevesini çizdi bu konuşmalarında.
Amerika, "eski usul" metotlarla, "gücünü" kullanarak bir şeyler yaptırmaya uğraşmıyor şimdi.
Tam aksine, "aklı" gücün önüne koyuyor.
Obama, "aklın ve çağın" sesi olarak, bu çağa ayak uyduramayanları uyarıyor.
"Silahlı bir liderlikten" çok "zihinsel bir liderliğe" talip oluyor.
Önce, Müslümanlarla Hıristiyanlar arasındaki düşmanlığı ve savaşı bitiriyor.
Savaşı bitirirken herkese de her türlü savaşı bitirmesini öğütlüyor.
Kışkırtmaya, meydan okumaya, çözümsüzlüğe değil barışmaya, anlaşmaya, çözmeye öncelik verilmesini istiyor.
Filistin devletinin varlığını kabul ederken, Filistinlilere de kendi aralındaki kavgayı bitirmelerini söylüyor, "israil'i kabul edin" diyor, İsrail'e, "sen de Filistin'i kabul et," diyor.
İran'ın nükleer silah yapmasına karşı çıkan İsrail'e "senin de nükleer silahın var, hep birlikte nükleer silahlan ortadan kaldıralım" diyor.
Türbanın özgür bırakılmasını savunurken, Müslüman ülkelerde kadınlara hiçbir konuda baskı yapılmaması gerektiğini de vurguluyor.
Bütün söyledikleri, toplumlann hem kendi içlerinde hem de birbirleriyle barışmasını amaçlıyor.
Obama "iyi kalpli biri" olduğu için söylemiyor bunlan, başta kendi ülkesi olmak üzere her ülkenin çıkan artık barışta yattığı için söylüyor.
Yöneticilerin kendi halklanna zulmettiği, herkesin herkese baskı yapmaya çalıştığı, sorunlann silahla çözümlendiği "aptallıklar çağının" bittiğini ilan ediyor.
Bundan sonra akıl, mantık ve vicdan ilişkilere egemen olacak.
Bu, bir anda gerçekleşmeyecek elbette.
Ama bu yolda yürünecek.
Obama'nın söylediklerini anlamayanların ve bunu uygulamayanların başı belaya girecek.
Obama'dan ya da Amerika'nın gücünden kaynaklanmayacak bu bela, hayatın gerçekleriyle çatışmaktan kaynaklanacak.
Aklı, mantığı ve vicdanı yok farz etmekten kaynaklanacak.
Türkiye'ye bakarsak bunu daha da iyi anlayabileceğiz.
Türban yasağının ve türban üzerinden kavga etmenin bir anlamı yok, mantığı yok, vicdanı yok.
İnsanlar nasıl isterlerse öyle giyinirler ve okula da öyle giderler.
İsterlerse oruç tutarlar, isterlerse tutmazlar.
Kürtlere baskı yapılmayacak, onların hakları kabul edilecek, istedikleri dilde konuşup, istedikleri dilde eğitim yapacaklar, istedikleri fikirleri savunacaklar.
İnsanı özgürleştirmek, aynı zamanda insan zihnini de özgürleştirmek anlamına geleceği için, bu çağın en çok ihtiyaç duyduğu beyinsel yaratıcılığın yolları da açılacak, toplumlar enerjilerini saçmalıklara değil düşünmeye ve yaratmaya ayıracaklar.
Yeni dünya, insanlardan "yarabalık" bekliyor, taze fikirler bekliyor.
Bunun için en iyi ortam olan banşı da bu nedenle savunuyor.
Ortadoğu'daki birçok ülkenin liderleri gibi Türkiye'nin yöneticileri bu gerçekleri fark etmez gibi davranıyorlar.
Başbakan Erdoğan barışı torpilleyecek açıklamalar yapıyor, Genelkurmay Başkanı, biraz da amaçlı sorulann tuzağına düşerek, gereksiz yere kışkırtıcı konuşmalarla meydan okuyor.
Bu yöntemle bir yere varamazlar.
Savaştan medet uman, savaşı kışkırtan kimse başarıya ulaşamaz.
Başbakan da ulaşamaz, ordu da ulaşamaz, PKK da ulaşamaz.
Silah dönemi bitti.
Bu gerçeği anlamayan, hayat faturayı önüne | koyduğunda bedelini öder.
Türkiye, dünyadan, dünyanın gerçeklerinden bağımsız ayrı bir gezegen değil.
Her toplum, her topluma karşı sorumlu artık.
Bütün ülkeler büyük bir kan dolaşımı sisteminin parçası, "ben gerçeklere uymam, değişmem" dediğinizde bir kan pıhtısı gibi dünyanın kan dolaşımını tıkarsınız ve hayat bir operasyonla sizi ayıklar.
Barış ve özgürlük bu topraklara gelecek.
Obama'nın "selamünaleyküm" dediği, Hazreti Muhammed'in her adını andığında salavat getirdiği bir dünyada, Türkiye'nin ulusalcıları da dindarlan i selamlamayı, türbanlılara karışmamayı, dindarlar da başı açık kadınlara saygı göstermeyi, Türkler Kürtlere zulmetmemeyi, Kürtler "silahtan vazgeçmem" diye tutturmamayı öğrenecek.
Yeni bir çağ, yeni bir dünya bu.
Bu gerçeği anlayamayan hızla eskir ve geleceğin ışıklarına kavuşamadan geçmişin karanlığında silinir gider.
İsterseniz deneyin, görün.
Ahmet Altan - Taraf
Bir çömezin mutluluk anlayışı
Stajımı bekliyorum hala başlayamadım ne başlamaz bi işmiş ya. Adamlar yurtdışında keyiflerini bekliyorum resmen. Neyseki kesinleşti de cuma saat 2'de gitcem şirkete randevu ayarlanmış. Bu arada ilk defa oluyomuş böyle stajyerle tanışma faslı napcaksa beni. Sonuçta işe başlamıyorum daha çömeziz dimi dur bi bune böyle. İnsana adam gibi çömezlik dönemini bile yaşatmıyolar yaaa. Ama firma Rus olduğu için oyalıcaklar illaa olmazsa olmazz kendi milletinin kızları yüzünden türk erkeklerinden nefret ediyolar ya acısını benden çıkarıyolar sanki ben yattım karılarıyla..
İlk gün nasıl geççek acaba o ilk günü bekliyorum kesinlikle o ilk gün herşeyi anlatır bana o tüm staj dönemini. yeni tanışcağım insanlar, nefret dolu bakışlar, çömezlik sendromu...
sonrada pıııııııır yazlığaaa malak yavrusu gibi güneşlenmeye :))